Adile Naşit. Hepimizin kalbinde gülüşüyle çiçekler açtıran kadın!
Ahmet, Kaan, Derya, Atakan, Zeynep, Kerem, Mustafa, Yonca, Özgür, Mehmet, Neslihan , Ümit, Duygu… Nasılsınız kuzucuklarım? Nerelerdesiniz? Hadi bakalım toplanın ekran karşısına. Bugün size Adile teyzenizi anlatacağız..
Abdülhamid’i bile güldüren adam: Adile Naşit’in Babası
Naşit bey… Osmanlı’nın son dönemleriyle, Cumhuriyet’in ilk yıllarına damgasını vuran sıra dışı bir tuluat ustası. Suflörsüz ve tamamen doğaçlamaya dayanan oyunlarını sarayda sergiler Naşit bey. ‘Abdülhamit’i bile güldüren adama çıkar adı. Gösterilerinde salonlar dolup taşmaya başlar. Gitgide ünü yayılır Naşit beyin. Bu sırada tiyatrodan arkadaşı Amelya hanıma aşık olur, evlenirler.Millet tiyatrosu’nun üst katındaki daireye taşınırlar. Adile naşit işte orada doğar. Tiyatronun tam üstünde.
Gerçek adı: Adela
Babası ‘maskaram’ diye sever kızı Adela’yı. Bu maskara kız okuyacak, tiyatronun eğitimini alacak der hep. Bir de abisi vardır Adela’nın: Selim. Evleri ile tiyatro arasında sahnenin tozunu yutarak büyürler.
Kulislerde saklambaç oynar, oradan oraya koştururlar. Babası Naşit bey, onların bu yaramazlıklarından usanınca, tiyatroda oyun oynamalarını yasaklar. Ama iki kardeş, uzak kalamaz tiyatrodan. Tavan arasında bir merdiven keşfederler. Orda açtıkları bir delikten matinedeki oyunları defalarca seyreder, replikleri ezberler, seçtikleri rollere bürünürler.
Adela, babasının oynadığı 3 perdelik bir komedinin, Surpik Dudu rolünü eksiksiz oynar. Abisi de Vatan Yahut Silistire’nin Abdullah Çavuşunu. İki kardeşin oyunculuk hayatları aralarında oynadıkları bu küçük oyunlarla başlar.
Maddi sıkıntı dönemi
1930’lardan sonra sessiz sinemanın gelişiyle tuluat tiyatrolarına ilgi azalır. Naşit beye eskisi gibi ilgi göstermez seyirci. Artık oyunlarına kimse gelmez olur. Maddi sıkıntılar başlar. Mecbur küçük bir eve taşınırlar önce. 3 senede elde avuçta ne varsa biter.Parasızlıktan, çok sevdiği ünlü gardırobunu bile satar Naşit bey.
Adela’nın babasının Atatürk sevgisi
Oyunlarında olduğu kadar evde de çok neşelidir bu adam. Adela babasını hep gülerken görür. Ama bir gün, 1938 yılının 10 kasımında, çocuklarının karşısına ilk defa gözleri yaşlı çıkar Naşit Özcan. Atatürk’ün öldüğünü söyler. Adela daha 8 yaşındadır. Ömrü boyunca unutmaz o anı. Ölümden çok korkar.
Yıllar kıt kanaat geçinmeye çalışırken geçer. Naşit beyin sağlığı gitgide kötüleşir. Onu bir zamanlar deli gibi seven halk, hasta yatağında unutmuştur Naşit ustayı. Ve bir gün hayata veda eder.
Arkasında büyük bir borç bırakır Naşit bey. 13 yaşında yetim kalan, tiyatro dışındaki dünyadan bihaber Adela, okulu bırakmak zorunda kalır. Konservatuar da hayal olur.
Adela, Kasımpaşa’da bayrak üreten bir tekstil atölyesinde çalışmaya başlar.
Ondan iki yaş büyük abisi Selim, Dolapdere’de bir kaportacının yanına çırak olarak girer. Anneleri Amelya hanımsa, mezeler yapıp meyhanelere satar. Böyle geçinmeye çalışırlar ama Adela’nın da Selim’in de aklı, içinde doğup büyüdükleri tiyatrodadır.
Adile Nasit ve Muammer Karaca’nın tanışması
İki kardeş iş çıkışında tiyatroların kapısını aşındırır. Adela daha şanslıdır. 14 yaşındayken şehir tiyatrosu’nun çocuk bölümüne girer. Selim’in yoğun ısrarları sonunda, Amelya hanım iki çocuğunu alıp Muammer Karaca’nın karşısına dikilir bir sabah.
Muhammer bey babaları Naşit Özcan’ın eski dostudur. “Naşit’in çocukları benim de çocuğumdur” der, Selim ve Adela’yı tiyatrosuna alır. Adela’nın esas soyadı Özcan olmasına rağmen babasının adını alır. Ve sahne adı Adile Naşit olur.
“Kısacık boyunla tiyatroda asla başarılı olamazsın!”
Adile ufak tefektir. Görenler dönüp bir daha bakar ona.
Çok çalışır rolleri için, çok emek verir. Bir gün kuliste dönemin yıldızlarından Şevkiye May’la karşılaşır. Adile’yi gören Şevkiye hanım tutamaz kendini:
“Bak Adileciğim. Ben senin ablan sayılırım sana bir nasihat. Bu çarpık bacakların ve kısacık boyunla tiyatroda asla başarılı olamazsın. Bir star olamazsın.Yol yakınken dön.Kendini buralarda harcama.” Der.
Bu sözler çok üzer adileyi. Gururunu kırar.Yıllarca da atamaz içinden. Ama adile inatçıdır, vazgeçmez.Bir gün, figüran olarak rol aldığı oyunda anneyi canlandıran oyuncu hastalanır. Adile henüz 14 yaşındadır. “ben oynarım” der. Makyajla yaşlandırırlar Adile’yi, anne rolünde çıkar sahneye. Sonuç inanılmazdır.
14 yaşındaki bu ufak tefek kızdan kimse bu kadar iyi bir oyunculuk beklemiyordur. Böylece adile yeteneğiyle, büyük tuluat ustası Naşit Özcan’ın kızı olma ön yargılarını da hızla yener. ‘Fuar Yıldızı’ oyununda canlandırdığı Düttürü Leyla tiplemesine herkes hayran olur. O artık gerçek bir tiyatrocudur.
Kendisine kırıcı sözler söyleyen Şevkiye Hanım, Adile’nin bu başarısından sonra yanına gider. O sözleri için özür diler. Şevkiye may sözlerinde bir bakıma haklıydı aslında.
O dönemin yıldızları starları, hep çok güzel genç kadınlardır. Adile Naşit, bu tabuyu yıkar. O samimiyetiyle, içtenliğiyle, yeteneğiyle, yüreğinin güzelliğiyle, Türkiye’nin en başarılı kadın oyuncusu olur. Bu yüzden, türk sinemasının devrimidir adile naşit. Ama Şevkiye May’ın o sözleri yüreğine dokunmuştur bir kere, atamaz aklından.
Yıllar sonra, deli gibi sevilen bir oyuncu olduğunda bile bir röportajında güzel bir kadın olmak isterdim der:
“Giydiklerimin bana yakışmadığını düşünürüm. Makyaj yaparım bir filmin galasına gitmek için. ‘Aman ne olmuşsun böyle’ desinler, gözlerim dolar, koşar banyoya yıkarım suratımı. Giydiklerimi hiç yakıştırmam kendime. Her zamankinden biraz daha şık giyinsem ‘Aman ne güzel olmuşsunuz adile abla’ deseler mahvolurum. İşte bana acıyorlar, onun için iltifat ediyorlar diye. Aşağılık kompleksi bunlar tabii ki.”
Hepimizin kendimizde beğenmediğimiz yönlerimiz varken, o bütün korkularını hiç çekinmeden bize anlatır. Oysa çok güzeldir adile teyzemiz. Oyunculuğu da bambaşkaydı, insanlığı da, gülen gözleri de… Onun sıcaklığı, samimiyeti hepimizin yüreğini ısıtırdı. Hala daha her filmini izlediğimizde aynı sıcaklığı hissederiz. Hiçbir yerde bulamadığımız o sıcaklığı.
Adile Naşit’in biricik oğlu Ahmet’in hastalanması
Karaca tiyatrosunda kendisi gibi bir tiyatro sanatçısı olan Ziya Keskiner’e aşık olur Adile hanım. Evlenirler. Bir oğlu olur. Sağ yanağında beni vardır. Ahmet koyarlar adını. Pamuklara sarıp büyütür Ahmetini.
İkinci sınıftayken birden rahatsızlanır Ahmet. Doktorlar kalbinin doğuştan delik olduğunu, ameliyat edilmezse yaşamayacağını söyler. Türkiye’de tedavisi yoktur Ahmet’in. Amerika’ya gitmek zorundadır.
Ameliyat için gereken para 100 bin liradır. Adile hanım ve Ziya beyin ne böyle bir paraları vardır, Ne de tiyatroyla bu parayı kazanma umutları… Sanatçı arkadaşları yetişir imdatlarına. İstanbul tiyatroları bir gecelik gelirini bağışlar. Elde edilen para 20 bin liradır.
Gazanfer Özcan önderliğinde ameliyat parası için ‘gece yarısı tiyatrosu’ organize edilir. Ardından gazeteler de bağış kampanyası başlatınca, Ahmet’i Amerika’ya götürecek para denkleştirilir.
Oğluyla gidecek parası olmadığı için Türkiye’de kalır Adile. Açık kalp ameliyatına girer Ahmet. İyi haberler gelir. Ameliyat başarılı geçmiştir. Dünyalar adile hanımın olmuştur artık. Çok mutludur.Ahmetinin Türkiye’ye geleceği günü iple çeker.
Oğlunun ölüm haberini aldığı an sahneye çıkar oyununu oynar!
16 haziran. O gece doğum günü kutlanıcaktır Adile Naşit’in. Bir komedi oyunu için sahneye çıkmaya hazırlanır. Tam o sırada Ahmet’in ölüm haberini alır. Yine de çıkar sahnesine, oynar oyununu.
Sahnede üç usta vardır. Gönül ülkü, Gazanfer Özcan ve Adile Naşit… Salon her zaman olduğu gibi yine kahkahadan kırılır. Ama Gazanfer bey ve Gönül hanım arasında seyircinin farkına varmadığı bir durum yaşanıyordur. İkisi de tüm profesyonelliklerine rağmen Adile anne ile göz göze gelmekten kaçınırlar. Oynanan komediye rağmen aslında sahnede büyük bir trajedi yaşanıyordur. Adile’nin içi yanar ama salondaki izleyicileri kahkalarla güldürür.
Oyun biter. Çok korktuğu uçağa, hiç binmeyen Adile, hayatında ilk kez, oğlu için uçağa biner. Perişan bir halde iner. Bir daha da ne uçağa biner ömrü boyunca, ne doğum gününü kutlar.
Ahmet ölünce oyuncak bebeklerle avunur Adile Hanım
Ahmet’ten sonra onun dünyasının ayrılmaz üç parçası çocuklar, hayvanlar ve çiçekler olur. Gözleri kör bir köpeği vardır: Foxy. Oyuncak bebekleriyle avunur. Evine her gelen Adile Hanım’a bebek hediye getirir.
“Bu acıdan daha büyüğünü yaşamadım. Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç tane dosttuk. Güzel bir arkadaştık. Ondan sonraki beş sene benim için inanılmaz acılarla dolu. Elbette ziya bey için de. İşte sonra kuş, köpek, bebek böyle oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü. Böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı.”
Bu sözlerin ardından bir daha oğlu hakkında hiç konuşmaz. En mutlu anlarında güzel gözlü Ahmet’i düşer aklına. Gülmeyi güldürmeyi çok sevse de, ardında hep hüzün saklar.
Bir ritüeli vardır. Her akşam masada, yemeğini yemeden önce ağlar. Kimse bir şey demez ona. Bilirler çünkü neden ağladığını. Bu acı kaybın ardından kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adar Adile Naşit.
Darülaceze’deki çocukları ziyarete gider fırsat buldukça. 1979 yılında kurulan, Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı’nın kurucuları arasında yer alır.
Sikeeee…. Limooon…
Kendini toparladıktan sonra tiyatroya devam eder. Acılarını sahnede unutur. 1970’li yıllarla birlikte hayatında yeni bir dönem başlar. Ertem eğilmez onu keşfeder. Gülen gözlerin tonton nezaket hanımı, neşeli günlerin turşucu annesi, inatçı Saadet hanımı, Tellioğulları’nın Adile’si, Hababam Sınıfının Hafize anası olur. Hep içten olur. Bizden olur.
Aslında rol yapmaz Adile Naşit. Canlandırdığı her karakteri yaşar
“Bazı insanlar vardır. Ne zaman oynuyor, ne zaman kendini yaşıyor anlayamazsınız. Adile onlardan biriydi işte. Büyümüş gibi görünse de o hep çocuk saflığında bir insandı. Başarılı bir sanatçıydı, cana yakındı, çok iyi bir dosttu.” Münir Özkul
1970 ile 87 yılları arasında yetmişten fazla filmde rol alır. Benzer karakterleri canlandırsa da farklı rollerin de altından kalkmasını bilir. İşte hayat, filmiyle Altın Portakal en iyi kadın oyuncu ödülünü alır.
Kalbinden geçen onca acılara inat güçlü kahkahaları vardır adile halanın.
‘Kuzucuklarım’ dönemi
1981 yılına gelindiğinde, evinin başköşesine astığı Ahmet’i yoktur ama milyonlarca kuzucuğu olur.Türk televizyonculuk tarihinde çocuklar için yapılan ilk program ‘Uykudan Önce’nin masalcı teyzesi olur.
Her programın açılışında onu izleyen çocukların isimlerini seslenir. İlk bölüme, kaybettiği oğlu Ahmet’in ismini de anarak başlar. Bütün çocuklar onun ağzından kendi isimlerini duymak için beklerken, heyecandan yerlerinde duramaz.
Oğlunun gözlerine bakarcasına çocuklara sevgiyle bakan Adile teyzelerini çok severler. Miniklere hayvan sevgisini aşılayan hikayeler anlatır. Onlara iyiliği güzelliği öğretir. O “hadi bakalım kuzucuklarım yatağa” demeden mümkün değildir onları uyutmak.
Bir nesil onun masallarıyla büyür. Kiminin ananesi, kiminin halası, kiminin babanesi, kiminin annesi olur. Bu programın ardından Türkiye onu öylesine benimser ki, 1985 yılında ‘Türkiye’nin annesi’ seçilir.
Çocuklar mektuplar gönderir Adile annelerine. Tek tek okur mektupları.
Bir gün bir çocuk adı hiç okunmadığı için adile teyzesine bir mektup yollar gizlice. Annesinin onu sürekli dövdüğünü, babasının olmadığını yazar. Sen benim adımı söylersen, tek mutluluğum bu olacak der. Ama sırf onun adını okusun diye yalan söylemiştir. Adile anne 2 hafta boyunca onun adını okur. Hem çocuğa hem de annesine, kendi elleriyle bir mektup gönderir. Çocuğa onu ne kadar çok sevdiğini anlatan bir teselli mektubu, annesine ise bir nasihat mektubu…
Oğlunun ardından hayat arkadaşını da kaybeder
1982 yılında ölüm Adile Naşit’in kapısını bir kez daha çalar. ‘Sezen aksu Aile Gazinosunda’, oyun arasındayken gelir haber. Eşi Ziya Keskiner kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir. Ama Adile Naşit’in ne olursa olsun oyuna devam edeceğini bilirler. Başta Sezen Aksu olmak üzere bütün arkadaşları oyun bitimine kadar söyleyemezler haberi. İki dostunu da kaybetmiştir artık
Ardından, Adile Naşit’e bağırsak kanseri teşhisi konulur. Erol simavi onun için Paris’te bir hastanede yer ayırtır. Uçağa binmeyen adile anne, arabayla Paris’e yola koyulur. Yanında Müjde Ar vardır.
Adile hanım yol için çörekler, börekler yapmıştır. Müjde Ar’a 10 kilometrede bir börekler çıkarır, elleriyle besler. Müjde Ar’ı doyurunca içi rahatlar Adile Naşit’in. Aradan biraz zaman geçer. O neşeli Adile teyzenin yüzüne bir hüzün çöker, gözleri dolar. Müjde Ar panikleyerek ne olduğunu sorar. “Ben çok kötü oldum bütün köpekler aç aç bana bakıyor” der Adile Naşit. Hemen bir restorana giderler.
Köpekler için yemekler hazırlatır. Ama yolları uzundur. Yemekleri arabanın camından atma sözü alırlar Adile Naşit’ten. O da kabul eder, yemekler güzelce arabaya konulur. Adile anne, dayanamaz tabii. Her köpek gördüğünde otobanın ortasında durdurur arabayı. İner aşağıya besler köpekleri.
Hastanede Sezen aksu ve Müjde ar ‘Adoş’ diye hitap ettikleri Adile Naşit’in başından ayrılmazlar hiç. Orada da 6 ay ömür verirler. Ama hayat dolu neşe doludur Adoş. 6 yıl daha yaşar. Ağrıları artsa da hastalığının son günlerinde bile film setlerinden kopamaz.
Adile Naşit’in Son repliği
Adile Naşit, genellikle komedi filmlerinde oynar. Ama son filminde rolü gereği ilk defa ölecektir. Bu arada kanser tüm vücudunu sarmıştır. Çekim aralarında sık sık ‘acaba bu filmi bitirebilecek miyim?’ diye sorar arkadaşlarına.
Sıra ölüm sahnesine geldiğinde gözyaşları içinde öyle dokunaklı oynar ki sanki kendi ölümünün provasını yapıyordur. Son repliği de manidardır: “Beni hatırladığınız zaman içiniz sevgi ve neşeyle dolsun.”
Evladı Ahmet’e kavuşması
11 aralık 1987. ‘Bir cumartesi gecesi’ programı. Gazanfer özcan ve Gönül Ülkü Adile Naşit’in de rol aldığı ‘Kuruntu Ailesi’nin röportajı için kameralar karşısına geçer. Ama 1 saat önce bir haber almıştır. Çok sevdiği dostu Adile Naşit’in ölüm haberini gözleri yaşlı bir şekilde Türk halkına verir.
En çok onun masallarını dinleyen kuzucukları üzülür ölümüne. Bazıları inanmaz masalcı teyzelerinin öldüğüne. Adile teyzelerini son yolculuğuna kuzucukları uğurlar. Evladı Ahmet’in yanına gömülür.
Minicik ellerden mezarına çiçekler yağar. O bir neslin değil, her neslin adile teyzesidir.
O nesiller boyu hepimizin Adile annesi, Adile teyzesi, Adile halası olarak kalacak. O yaşarken yaşamamış bir neslin üyesi de olsak, onun sevgisini, enerjisini içimizde hissedebiliyoruz.
Yıllar sonra bile yüzümüzde bıraktığın sıcacık gülümsemeyle, hoplattığı göbeğiyle, şen kahkahalarıyla hatırlayacağız onu…
Adile naşitin sevmeyeni varmı bu dünyada hiç bir yerde duymadım aslie naşiti sevmeyen birini onun yeri asla dolmaz çok büyük oyuncu çok büyük yetenek abisi selim naşitte öyle hepsi bir nesilden diger nesile yaşayacaklardır nurlar ışıklar içinde uyusunlar