Kişiliğinden vazgeçip dişiliğini kullanan kadınlara kendi ayaklarının üzerinde durmayı, güzelliğin vücut ölçüleriyle değil, kişilikle kazanıldığını gösteren delikanlı bir kadın: Duygu Asena.
19 Nisan 1946’da bir kız çocuğu gelir dünyaya. Mustafa Kemal Atatürk’ün yaveri ve dönemin milletvekili Ali Şevket Öndersev’in torunudur bu küçük bebek.
Amcası Vacid Asena, Birinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün emir subayı olarak görev yapar. Suriye cephesinde İnönü’nün atı vurulur ve esir düşme tehlikesi doğar. İsmet İnönü, Vacid asena’nın atına binerek kaçmayı başarır. Ama atsız kalan Vacid Asena esir düşer, acı günler yaşar. O günden sonra koyu bir İnönü düşmanı olur Vacid efendi. Hatta İnönü’nün karşısındaki Demokrat partiye girerek, öcünü politikada almak ister. Asena’nın babası Muhtar beyse, koyu bir Halk Partilidir. Kardeşine “tabii senin atını alıp kaçacak, o koskaca bir kumandan, sen sıradan bir subaysın. Hanginizin yakalanması daha önemli? Buna mutlu olman lazım” der. İki zıt görüşe sahip, amcası ve babasının sert politik tartışmalarını dinleyerek büyür Duygu.
Artık genç ve çok güzel bir kızdır. Kadıköy Özel Kız Kolejine gider. Çok çalışır, İstanbul Üniversitesi Pedagoji bölümünü kazanır. Babası tutucu biridir. ‘Kazanacağını bilseydim, seni sınava sokmazdım’ der. Hayallerini yıkmaya çalışan babasına rağmen yolundan vazgeçmez. Bitirir okulunu. Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İstanbul Üniversitesi Çocuklarevi’nde pedagog olarak çalışır.
Özel yaşamı nedeni ile işine son verilen ilk gazeteci
26 yaşındaysa, Hürriyet Gazetesinde muhabirlik yapmaya başlar. Kelebek ekinde “Şirin” takma adıyla köşe yazıları yazar. Duygudan, patlıcan domates fiyatları, modada bu hafta gibi yazılar yazmasını isterler. Yani cici bici bir kadın yazar olmasını isterler. Duygu onların verdiği kalıba girmeyi reddeder. Köşesinde kadının aile içindeki yeri gibi yazılar yazmaya başlar.
Çok severek evlendiği Gültekin Gürgenle uyuşamadıklarını fark eder. Kendisi gibi evli olan, Murat adlı bir gazeteciye aşık olur. Bu durumu kocasına anlatır ve ayrılmak istediğini söyler. Murat da aynı şeyi yapar. Özellikle kadın çalışma arkadaşları duyguya tavır alır.
Hürriyet Gazetesi
Hürriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Nezih Demirkent de Duygu’yu yanına çağırır. Bu işi sonlandıracaksın diye masaya yumruğunu koyar. Ama karşısında Duygu Asena olduğunu unutmuştur. “Aşk yüce bir şey ve seviyorum.Bana bunu yasaklayamazsınız. Kötü bir şey yapmıyorum” der ve çıkar odadan.
‘Özel yaşamını, gazetedeki Şirin köşesine uygun yaşamıyor ‘ gerekçesi ile Duygu’nun işine son verilir. Özel yaşamı nedeni ile işine son verilen ilk gazeteci olarak tarihe geçer.
Duygu Asena, Hürriyet gazetesine dava açar. Nezih bey bunun üzerine, gazeteden beş kişiyi, mahkemede ‘Duygu Asena’ya hafif kadın suçlaması’ için tanıklığa gönderir. Boşanmak üzere olduğu eşi Gültekin Gürgen mahkemede, “Eşim çok namuslu kadındır” diyerek Duygu’nun yanında tanıklık yapar. Duygu Asena davayı kazanır ve Hürriyet Gazetesi’ne karşı “namusunu” temizler.
“Ayşe’ler uyanın Ali’leri eğitin”
Bir teklif gelir duyguya. Gel kadınca dergisinin genel yayın yönetmenliği yap derler. Kabul eder. Dergi örgü modelleri, dikiş nakış, ev işinde püf noktalar, eşleri memnun etmenin yolları gibi konular işlemektedir. En sonunda bu saçma dergi, canına tak eder duygunun. Alır eline kalemi “Ayşe’ler uyanın Alileri eğitin” yazısını yazar ve patronundan gizli olarak yayınlar. Okuyucu daha önce böyle bir yazıyla karşılaşmamıştır. Şaşırırlar.
Duygu kadınları sarsar, düşündürür. Üstüne bir de cinselliğin tabu olduğu bu dönemde, cinsellikle ilgili yaptığı haberlerle kadın cinselliğini sorgulatır. Dergi satışları bir anda patlar. Patron kıyametleri koparsa da yükselen tirajlar karşısında ses etmez. Dikiş, nakış, moda ve güzellik haberlerini 25 sayfadan 5 sayfaya düşürmüştür.
Kürtajın yasak olması yüzünden her yıl 10-15 bin kadın düşük yaparken hayatını kaybetmekte en az bir o kadar kadın da sakat kalmaktadır. Kadınlar kürtaj yaptırdıkları için, Savcılığa ifadeye çağrılır. Bunun üzerine Duygu Asena önderliğinde dergide kürtaj hakkı kampanyasını başlatılır. Ve sonunda Kürtaj, yasallaştırılır.
Derginin sloganı şudur: “Düşünen kadının dergisi, yalnızca sizi düşünüyor”
Kadınca dergisi artık kadınların dert ortağı, sırdaşı, aile danışmanı olmuştur. Kentli kadından, Anadolu’daki kadına kadar geniş bir okuyucu kitlesiyle buluşur. Kadınlara düşünmeyi, sorgulamayı aşılar.
Kadına gelince “EVET” de… Çıplak erkeğe “HAYIR”
O dönemde kadına yönelik şiddet, aile arasında olan, gayet doğal bir şeymiş gibi görülürken dergide bu durum eleştirilir. Erkekçe dergisinde sürekli verilen kadın çıplaklığını, kadınların cinsel bir obje olarak sunulmasını protesto etmek için, Kadınca dergisinde çıplak erkek modeller yayınlanır.Duygu Asena’nın sesi Türkiye’de yankılanmaktadır artık.
Basının, gerici değerleri okşayarak, tiraj kazanma devri biter.
Bu başarıdan sonra, yıllardır kadın haklarını görmezden gelen basın, ilk kez kadına yönelik şiddete yer vermeye başlar. Kadına şiddet, birden Türkiye’nin gündemine oturur. Bu basın açısından da bir devrim niteliğindedir. Panellere, konferanslara katılır duygu asena… Kendi ayaklarının üzerine bas, özgür ol, istediğini yap, kendine güven diye haykırır genç kadınlara. Milliyet, sabah, söz, güneş gibi bir çok gazete de köşe yazarlığı yapar. Onun cesaretinden cesaret alır kadınlar. 1987 yılında, darbe sonrası ilk yasal gösteri yapılır.
Aile içi şiddete karşı yürüyüş gerçekleşir. Geleneksel kadın rolleri yeniden şekillenmektedir. Kadını eve mahkum eden anlayışın yerini, daha özgürlükçü bir anlayış alacaktır.
KADININ ADI YOK KİTABI
Aynı yıl elden ele Duygu Asena’nın bir kitabı dolaşmaya başlar: “Kadının adı yok”
Kadının adı yoktur. çünkü bu kadın biziz!O an kitabı okuyan selin, Merve, ezgi… Adı her neyse. Kadın olarak hepimizin yaşadığı sorunları dile getirir Duygu asena. Kitapta adı olmayan bir kadının, çalışma, okuma, çok konuşma, kahkaha atma, gece sokağa çıkma, evde otur gibi baskılardan kurtulup, bağımsızlığını ilan etme hikayesi anlatılır.
Kadının adı vardır aslında. Tüm adlandırmalar altında adsız kalacak kadar, Onlarca adı vardır… Kitap rekor kırarak, bir yıl içinde kırk baskı yapar. Boğaziçi Üniversitesi’nden, yedi bin öğrencinin katıldığı en başarılı kitap seçiminde en fazla oyu alarak yılın kitabı seçilir. Almanya, Hollanda ve Yunanistan’da basımı gerçekleşir. Hatta Yunanistan’da en çok satanlar arasına girer. Bizim Memleketteyse kıyametler kopmaya başlar.. Kitap kadınlara kötü örnek olduğu yönünde eleştiriler alır. Müstehcen bulunduğu gerekçesiyle yasaklanır. İki yıl süren dava sonucunda yayımına tekrar izin verilir. Ardından da yönetmen Atıf Yılmaz tarafından filme alınarak gişe rekoru kırar.
Feminist Duygu (!)
Duygu birçok kadının aklına, ruhuna ışık saçmaya devam eder. Feminizm kelimesinin anlamını bile bilmeyenler tarafından, erkek düşmanı ilan edilir.
Onlara göre Duygu, tam da sınırları aşan, haddini bilmez bir kadındır. Üstelik fikirlerini başka kadınlarla paylaşıp onları da baştan çıkardığı için daha da suçludur. Duygu Çok ciddi bir mücadele vermektedir. Ama düşüncelerini hiç korkmadan dile getirmeye devam eder. Bu kararlı duruşu sayesinde, Türkiye’de Kadınlar hukuk alanında başarılar kazanır. 1983’te 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi kararı alınır. 1989’da İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulur.
Kadınların haklarını kazanması
Kadınların da kaymakam olabilmesinin yolu açılır. 1990 yılında kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. Maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilir. Aynı yıl Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’nce şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere kadın sığınma ve konuk evleri açılır. Bu hakların kazanılmasında Duygu Asena tek başına değildir tabii. O bu sorunları kaleme aldığında kadınların sağduyusuna güvenmiş ve sivil toplum örgütlerinin çabalarını gururla izlemiştir.
Aslında Aşk da Yok, Kahramanlar hep erkek, Aslında Özgürsün gibi birçok kitabı baskı üstüne baskı yapar, satış rekorları kırar.
‘Değişen Bir Şey Yok’
Duygu asena, 1980’li yıllardaki köşe yazılarını, on yıl sonra tekrar okur. Önceki yazınızı bugün de köşenizde kullanabilirseniz gerçekten “Değişen Bir Şey Yoktur” der ve bu yazılarını birleştirerek “Değişen bir şey yok” adlı kitabını çıkarır. Peki O zaman akıntıya kürek mi çekiyoruz diye soracaklara, “değişimin kıpırtılarını görmek bile keyif… Ben eminim bir gün gelecek, her şey değişecek, güzel olacak” der.
Hiçbir yere ait olmamıştır hayatı boyunca. Çünkü o bir gazetecidir. Bu parti de olsa dernek de olsa, orada hoşuma gitmeyen, karşı olduğum, yanlış bulduğum birşeyler her zaman olucaktır der.
İnsan hakları mücadelesinde çok önemli bir yeri vardır Duygu Asena’nın. Gazeteci Metin Göktepe’nin gözaltına alınarak öldürülmesi gibi konuları cesurca yazar köşesinde. Üç kere kadınlarla ilgili yazıyorsa; beş kere F tipi cezaevlerini, ölüm oruçlarını yazar.
Depresyon günleri
Duygu bir dönem kendini çok yorgun hissetmeye başlar. Hatta Depresyona girdiğini düşünür. Ama bu hislerinin sebebi bambaşkadır. Hastaneye gittiğinde, beyninde tümör olduğu tespit edilir. 3-4 aylık yaşam süresi verilir. Ama o Hiçbir zaman umudunu kaybetmez. Kendi ifadesiyle O Çok uzun bir yol katettmiştir, ancak önünde uzun bir yol daha vardır”.
Karanlıklar içinde sıkışmış, hayalleri, düşleri kaybolan,aslında hiç de var olmayan kadınlara, “Ayşeler uyanın” diye seslenen bu güzel ruhlu kadın iki yıl sonra hayata veda eder. 30 temmuz 2006’da sarı güllerle uğurlanır.
“Özgürlük; kimseye bir zararın olmadan canının istediğini yapabilmektir. Ahlak; o da kimseye bir zararı olmadan yaşayabilmektir. Dürüstlük; içiyle dışı bir olabilmektir. Aşk; bir saat bile sürecek olsa, bir insana coşkuyla, arzuyla sarılabilmektir. Yaşam; her anı, her saniyeyi yaşayabildiğin kadar iyi yaşayabilmektir.“
Duygu Asena
0 Yorum