Can Bartu. Fenerbahçeli olsun olmasın, başarısının yanı sıra en çok da kişiliğiyle herkesin saygı duyduğu, adının marşlara yazıldığı, tesislere verildiği bir efsane.
Türkiye’de birçok çocuğun Can adını almasına vesile olan, Türk sahalarının gelmiş geçmiş en asil futbolcusu. Bir sporcu hem Futbol hem de basketbolda milli formayı aynanda giyebilir mi? Aynı gün hem basketbol, hem de futbol maçına çıkabilir mi? İşte Türk futbol ve basketbol tarihine adını kazıyan Sinyor Can Bartu’nun ilginç hikayesi….
Sinyor Can Bartu Kimdir?
Yıl 1936. Ocak ayının son gününde Kadıköy’de bir bebek doğar. O da her çocuk gibi mahallede futbol oynayarak büyür. Lise yıllarında basketbolla tanışır. Bu spora tutkuyla bağlanır.
13 yaşında, Fenerbahçe Genç Basketbol takımına “7” numaralı formasıyla girer. 19 yaşında Galatasaray’a karşı Teşvik Kupası finali oynar: tam 15 sayı atar. 15 gün sonra basketbol milli takımına seçilir. Macaristan karşısında forma giyer ve 8 sayı atar.
Can Bartu bir gün Fenerbahçe basket takımıyla beraber Edirne’ye gider. Tesadüf bu ya. Genç futbol takımının da orada maçı vardır; Edirnespor-Fenerbahçe. Ama kadro eksikliği vardır. Dönemin antrenörü Reşat Erke, Can’ı maçta oynamaya davet eder. Can maçta üçü sayılmayan dört gol atar. Fenerbahçe o maçı basketbolcu Can Bartu sayesinde 1-0 alır.
Bu maçtan sonra, Fenerbahçe yöneticilerinin kendisini futbol takımına alma isteklerini basketbol oynamak istediğini söyleyerek kibarca reddeder. Gönlü basketboldadır ama futbolu da arkadaşları arasında hobi olarak oynamaya devam eder.
Can Bartu Galatasaray Formasıyla kendi takımına 9 gol atar
Günlerden bir gün minyatür kale maçında Galatasaraylı arkadaşlarıyla aynı takımda oynar. Can Bartu aslında ezeli rakibin formasını ilk kez o gün giyer. Üstelik bu formayla o gün Fenerbahçe’ye tam dokuz gol atar Galatasaraylı arkadaşları, hemen baba lakaplı Gündüz Kılıç’ın yanına gider. Can Bartu’nun attığı 9 golü, onun inanılmaz yeteneğini anlatırlar. Gündüz baba canı tanıyordur. Basketbola olan aşkını da iyi biliyordur. “O basketbol varken futbol oynamaz. Boşuna uğraşmayın siz de” der.
Attığı 9 golü duyan Fenerbahçeli yöneticiler Cana sitem eder. Kendi takımına bide 9 gol atıyorsun oğlum derler. Fikret Arıcan “E Madem futbolu böyle güzel oynuyorsun o zaman neden karşı takımda oynuyorsun, gel futbolda Fenerbahçe forması giy” der.
Yoğun ısrarlar karşısında Can Bartu teklifi kabul edeceğini söyler. Ama tek bir şarta; Hem basketbol hem de futbol takımında oynamak!
4 Kasım 1956. Can 20 yaşında. Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki teşvik kupası finalini Fenerbahçe 76-71 kazanır. Can 22 sayı ile sahanın yıldızı olur. Yabancı basın Can hakkında; “Türkiye basketbolunun çok ötesinde”, yorumu yapar. Bu sırada Can daha iki ay önce futbola başlamıştır. Orada da 4 golle, gol krallığında öndedir.
Düşünsenize futbolda gol krallığında Metin Oktay ve Lefter ile çekişirken, basketbolun da en önemli üç oyuncusundan biridir. Üstelik en gencidir!
Aynı gün hem basketbol hem futbol maçında oynar
Yıl 1957. Can 21 yaşında.Mithatpaşa Stadyumunda saat İki buçukta Beşiktaş–Fenerbahçe futbol maçı var.O zamanlar sahalar şimdiki gibi değil. Oyuncular bileğine kadar çamura bata çıka oynuyor.Toplar da iplikle dikildiği için son derece ağır.Üstelik top, eskimesin diye yağlanır ve iyicene ağırlaşır.Futbolcular esen rüzgar yüzünden formalarının içine gazete kağıtları koyar öyle çıkarlar sahaya.Bu zor şartlarda Can, çamurlu sahaya çıkar ve 2 gol atarak Fenerbahçe’nin 4-2 galip gelmesini sağlar.
Aynı günün akşam… Can hemen üzerindeki çamuru temizleyip, Spor Sergi Sarayına gider ve Galatasaray – Fenerbahçe basketbol maçına çıkar. O maçta tam 32 sayı kaydeder!
Hem gol atan hem gol yiyen tek futbolcu
Bükreş”te 2 Kasım 1958’de yapılan Romanya maçında kaleci Turgay Şeren”in sakatlanıp oyundan çıkması üzerine 76. Dakikada Can milli takım kalesine geçer. 85. dakikada Ahmet Berman’ın ters vuruşuyla bir gol yer. Can Bartu, böylece milli takımda hem gol atan hem gol yiyen tek futbolcu olur.
“Futbolcu Can, Türkiye’nin bir numaralı basketbolcusunu yok etmiştir”
Yaklaşık üç yıl her iki takımda da forma giymeye devam eder. Ama en sonunda beklenen olur. Sportif Oyunlar Federasyonu, iki dalda birden yüksek başarı gösteren bu gence “artık bir karar ver da, ikisinden birini seç” der. Can Bartu “Basketbolu içten gelen bir arzuyla oynadığını ama hayatın, sevdiği şeyleri mecburen bıraktırdığını söyleyerek futbolu seçer.
Ona “Basketbolun şartları da futbol gibi olsa hangisini tercih ederdiniz?” diye sorulduğunda “Hiç şüphesiz basketbol. Çünkü bu sporu deli gibi seviyorum. Memleketimizde basketbol ilerlemiş, profesyonel sporcusunu geçindirebilir duruma gelmiş olsaydı ‘Basketbolcu Can’ olacaktım” der.
Can Bartu Basketboldan ayrılma kararı aldığında, Yugoslav ve Amerikan otoriteler; “Türk basketbolu kendinden 30 yıl önündeki bir basketbolcuyu kaybetti” yorumları yapar. Dönemin Türk gazetecileri de “Futbolcu Can, Türkiye’nin bir numaralı basketbolcusunu yok etmiştir” yazarak onu eleştirirler. Ama o, futbolda da bir efsane olur.
Can Bartu Sinyor lakabını nasıl aldı?
25 yaşına gelmiştir. Can’ın şanı artık Türkiye’ye sığmaz. 1961’De İtalyan takımı Florentina’ya gider. Can Bartu alışılmış futbolcu tiplemesinden farklıdır. Çok şık ve modaya uygun giyinir, futbolu çok zarif ve estetik oynar. Türkiye’de Seyirci hiç alışık olmadığı, bu farklı futbolcuya ‘Baron’ adını takmıştır. Onun bu zarif futbolu İtalyanların da gözünden kaçmaz. İtalya’da da ‘Sinyor’ lakabını alır. Hatta Can Bartu bu lakap için, “Baronluktan sinyorluğa düştük” diye espiri yapar.
Can, Avrupa kupası finalinde forma giyen ilk Türk futbolcu olur. Artık o, dünyada rakip takımın kendisi için özel önlemler aldığı bir efsane olmuştur.
Fenerbahçe yuvasına dönüş
Yıl 1967. Can 31 yaşında. Artık yurda dönme vakti gelmiştir. Tabii ki yine Fenerbahçe’ye döner. 3 yıl içinde 326 maç oynadığı Fenerbahçe’de 162 gol atar. Ayrıca çoğunda kaptanlığını yaptığı milli takımda 28 kez forma giyer.
Fenerbahçe’nin Manchester City ile oynadığı maçta yaptığı taktikler, futbolu Avrupa’da görüp farklı bir açıdan değerlendirdiğinin kanıtıdır.
Takımı 2-1 öndeyken geriye kalan 14 dakikada riske girmek istemediği için santradan başlayarak topu sürekli taca çıkarır. Kale çizgisine kadar taç kullanarak gelir. Öyle ki rakip teknik direktör Allison’ın hakeme “Bu adam bize top oynatmıyor” yakarışı, “Yaptığı her şey kuralına uygun” cevabını alır!
Can Bartu ve Metin Oktay’ın Türk spor tarihine büyük dersi!
23 ağustos 1969. Galatasaraylı efsane oyuncu Metin Oktay, jübilesini Fenerbahçeyle yapmak ister. Metin Oktay, kendisinden Fenerbahçe forması giyilmesi istendiğine bu isteğe “şeref duyarım” cevabını verir.
Metin Oktay ve Can Bartu… İki efsane. Karşılaşmadan önce, formalarını değiştirerek bir süre oyuna böyle devam ederler. Can Bartu aynı 19 yaşında delikanlıyken, minyatür kale maçında yaptığı gibi bir kez daha Galatasaray formasını gururla sırtına geçirir. İşte bu an tüm seyircinin ruhuna işler.
Hatta o dönemde, mesele Fenerbahçe Kasımpaşa ile oynuyor. 30 bin seyircinin 7-8 bini Galatasaraylıdır. Galatasaraylılar Lefter’le Can’ı seyretmeye gelmişlerdir. Aynı şekilde Fenerlilerin 7-8 bini de Metin Oktay’la Kadri’yi görmek için Galatasaray maçına giderler. Tribünde de yan yana, omuz omuza otururlar.
Sinyor, 1970’te futbola değil ama sahalara veda eder. Ama Fenerbahçe camiasından hiç kopamaz. Spor yorumculuğu yapar. Fenerbahçe yazarı olsa da takımını inadına en acımasız dille eleştiren biri olur. Yıllarca hizmet verdiği kulübü de onu asla unutmadı. Futbol tesislerine Can Bartu adı verildi.
İslam Çupi’nin dediği gibi, “Futbol Can’a değil de Can futbola çok şey öğretmiştir. Ve biliriz ki efsaneler ölmez. Güle güle Sinyor, Taçsız Kral’a bizden selam söyle….
“Futbolda bir şeyler değişecek, öğrenilecek; ama ben göremeyeceğim.”
Sinyor Can Bartu
Ankara’nın kuru sıcağı… Oynanan milli maçta Fenerbahçe 4-1 galip duruma. Can Bartu tuttuğu rakibin peşinden koşmaktan bitap düşer. Oyuncu değişikliği yok, su yok… Lefter’e ‘Gir araya’ der. 19 Mayıs Stadyumu’nun tribün gölgesine sığınır ve derin bir oh çeker. Takım arkadaşı Naci ortaya gelmesini söylediğinde “Çok iyi oynuyorsunuz, devam edin” diyerek espri bile yapar. Can Bartu’nun gölgede kalmak için ilk yarıda sağ kanat, ikinci yarıda sol kanatta oynadığı söylenir. Zaten Sinyor Can her iki ayağını da ustalıkla kullanmaktadır.
Bir gün Can Bartu alışveriş merkezindeyken yanına biri gelir. “Nasılsın can abi” der. Can Bartu “iyiyim de tanıyamadım hayatım ben seni” diye de sorar. “Abi? nasıl tanımazsın ya aynı takımda oynuyoruz biz, ben Fethi der” Can Bartu şaşırır; “Aynı takımda mı? sen hangi mevkide oynuyorsun oğlum?” der. Fethi sol bekte oynadığı söyler. Can Bartu affetmez, patlatır bombayı: “Oğlum sen sol bekte oynuyorsun, ben sağ açıkta. Nereden tanıyacağım lan ben seni”
0 Yorum